31 Ağustos 2016 Çarşamba

FİRENZE

 Floransa, Rönesans döneminin izlerini hala etkileyici bir şekilde taşıyan yegane şehirlerden bir tanesi. Pek çok mimarlık öğrencisi gibi ben de gezi stajımda Floransa'ya yer vermekten alamadım kendimi.Geziden önce oldukça kapsamlı bir araştırma yapıp kendime harita çıkardım. Gideceğim yerleri bölgelere ayırıp yürüyüş güzergahları oluşturdum ki 3 gün boyunca dolu dolu ve bilinçli bir şekilde gezebileyim.Bu 3 gün boyunca yaklaşık 19 yer gezdim ama ben özellikle beni etkileyen yerlerden bahsetmek istiyorum.
Şehre ilk ulaşımım arabayla oldu. Bu ulaşım yöntemiyle şehrin sadece tarihi bölgesini değil aynı zamanda da günümüze yakın mimari örnekleri görebileceğim kısmını da görmüş oldum. Bu modern bölgede daha çok üniversiteler, büyük yurt kompleksleri ve devlet binaları görmek mümkün. Yapılara baktığımızda bazı bölgelerde minimalist yaklaşımlar bazı bölgelerde de cam kaplama görmek mümkün. Asfalt zemin, trafik ve bol miktardaki kontrast şehrin bu bölgesi ile tarihi bölgesi arasında oldukça büyük bir fark oluşturmuştu benim gözümde.



Michelangelo Meydanı'na (Piazzale Michelangelo)
 Arabayla Michelangelo Meydanı'na (Piazzale Michelangelo) geldiğimizde muhteşem panoramik bir görüntüyle karşı karşıya geldim. Bulunduğum yerden Floransa' nın hemen hemen her yerini görmek şehirdeki trafikten sonra müthiş bir ferahlama hissi yaşattı bana. Meydanla ilgili kısa bir bilgi vermek gerekirse, Floransa 'nın ortasından geçen Arno nehrinin batısında kalan bu meydan adını alanın tam ortasında bulunun Michelangelo heykelinin replikasından almakta.



Pitti Sarayı ve Boboli Bahçeleri (Palazzo Pitti - Giardino di Boboli)
 Pitti sarayı şehrin önemli yapılarından bir tanesi. Dar, uzun sokaklardan geçtikten sonra Pitti Sarayı'na vardığınızda devasa olan yapı daha da devasalaşıyor ve görkemi kat be kat artıyor. Malesef gittiğim tarihlerde bakım olduğu için sarayın içine giremedim. Ama Bobili bahçelerini bol bol gezdim. Dünyanın en ünlü bahçelerinden biri olan Boboli Bahçeleri içinde amfi tiyatro, Guisto Utens'in Boboli Bahçeleri Ay tablosu resmi, gül bahçeleri ve porselen müzesi barındırıyor.




Vasari Koridoru ve Vecchio Köprüsü ( Ponte Vecchio)
 Şehrin bir diğer simge yapısı olan Vecchio Köprüsü Floransa 'daki en eski köprüsüymüş. Köprünün üzerinde pek çok minik dükkanlar görmek mümkün. Vasari Koridoru, Vecchio Sarayı'nı Pitti Sarayı'na bağlayan bir geçitmiş. Bu geçiş sayesinde Grandük malikanesi ve hükümet sarayı arasında rahatça gezinebiliyormuş. Bu koridoru daha da ilginç kılan özelliği ise Vasari Koridoru 'nun Vecchio Köprüsü üzerinde olması. Bu iki farklı yapının bir arada sunduğu görsel gerçekten de çok ilginç.



Signoria Meydanı ( Piazza della Signoria) ve Vecchio Sarayı (Palazzo Vecchio)
 Adeta bir açıkhava müzesini andıran Signoria Meydanı, çevresinde
 birçok önemli yapı bulunduruyor.Meydanın ortasında yer alan 'Davud' heykelinin replikası, Vecchio Sarayı, Neptün Çeşmesi ve Loggia dei Lanzi... bunlardan bazıları. Vecchio Sarayı'nın duvar resimlerinden bahsetmeden geçemeyeceğim. Sarayın Beş Yüz Salonu'ndan içeriye girerek Michalangelo'nun nefes kesen Zafer heykelini ( Genio della Vittoria) ve bir tarafı Leonardo Da Vinci diğer tarafı Michelangelo, tavanı ise Giorgio Vasari tarafından yapılan duvar resimlerini görebilirsiniz.



Piazza del Duomo ( Giotto'nun Çan Kulesi, Aziz Giovanni Vaftizhanesi ve Duomo)
 Duomo Meydanı Floransa 'daki en önemli mekanlardan birisidir dersem çok da yanlış bir cümle kurmuş olmam sanırım.Çünkü Florana 'nın simge yapısı olan Floransa Katedrali (Santa Maria del Fiore) bu meydanda bulunuyor. Daha önce Google Maps'ten 3D görüntüsüyle bu meydanın sokaklarında dolaşmıştım ve aşağı yukarı nasıl bir manzara ile karşılaşacağımı biliyordum. Ayrıca bu katedralin kubbesi ile ilgili araştırma yaptığım için görsellerden de inceleme fırsatı bulmuştum. Ama dar sokaklardan meydana çıktıkça parça parça katedrali görüp en sonunda muhteşem detayları ve görkemiyle nefesimi kesmesini hiç beklemiyordum. Flippo Brunelleschi tarafından kırmızı kiremitlerle yapılan kubbe, Latin haçı modelindeki katedralin hac kollarının kesiştiği noktalardan yükselmekte. 84.70 metre uzunluğundaki çan kulesi Giotto' nun tasarımıyla inşa edilmiş. Duomo ( İtalyancada şehrin en büyük katedraline denir.) Rönesans'ın ilk ve en önemli mimarlık abidelerinden biri sayılır. Duomo Meydanı' nın bir diğer önemli yapısı olan Aziz Giovanni Vaftizhanesi, sekizgen bir şekle sahip. Bronz kapılarıyla ünlü olan yapı, ana kapısı için yapılan yarışmada kazanan kapı için 'Cennete açılan kapı' olarak tanımlanmış. Bu yarışmanın ikincisi ise Flippo Brunelleschi'den başka değil.




Academia
 Floransa Güzel Sanatlar Okulu, Accademia Avrupa'daki ilk çizim akademisiymiş. Davut heykeli burada sergileniyor.5.17 yüksekliğindeki mermer heykelin baş kısmı gövde kısmından büyükmüş. Bu aşağıdan bakan kişinin perspektifi doğru görmesi için yapılmış. Yapıyla ilgili izlenimlerim ise şöyle ki; labirent gibi olan tablo bölümünden sonra bir anda yüksek,sütunlu, kubbeli ve Davut heykelini bile küçükmüş gibi gösterecek derecede geniş bir alana geçtiğimde ferahlık hissini bir kez daha bütün Floransa' daki yapılarda hissettiğim gibi hissettim.




 Son olarak Floransa ile ilgili izlenimlerime şunu da eklemek istiyorum. Şehrin  tarihi bölesinin çok iyi korunduğu ve bu bölgenin trafiğe kapalı olması beni gerçekten de çok etkiledi. Yolların hakimiyetinin sadece yayalarda ( bisikletliler de vardı) olması bütün bu bölgeyi rahatça yürüyerek gezmeye teşvik ediyordu.













PİSTOİA

İtalya'nın Toskana bölgesindeki bu il, sokakları ve yapılarıyla o kadar eski gözüküyor ki insanı zamanda geriye götürüyormuş gibi hissettiriyor. Floransa'ya yapacağımız gezi için konaklamayı Pistoia' da yapmaya karar vermemizin en büyük nedenlerinden biri, kendimizi İtalya'ya gelmişken tek bir şehirde sınırlamak istemememizdi. Floransa'ya yakın olması ve trenle ulaşım olanağı bizim için önemli özelliklerinden bir tanesiydi.. Aslında Pistoia'da spesifik bir yer gezmeyi hedeflediğimi söylemek pek de doğru olmaz. Akşam yemeklerinden önce ve sonra yürüyüş yaparak şehri gezdik çoğunlukla. Ama bu geziler o kadar beklenmedik derecede etkileyici oldu ki, 'Keşke gelmeden önce iyice araştırsaymışım da daha bilinçli bir şekilde gezseymişim.' dedim.Şehrin merkezindeki gerek planlama gerek yapılar gerek peyzaj ögeleri,  insanı ister istemez şehrin her yerinde gezdiriyor. Bir bakmışsınız haritadaki her yeri gezmişsiniz.


Şehrin dışında yol üzerinde bazı yerleşkeler dikkatimi çekmişti. Evlerin hemen hemen hepsi benzer görünüşlere sahipti ama aslında bir kaç farklı detayla hepsi birbirinden farklıydı. Buna rağmen bir bütünlük sergiliyorlar ve uyumlulardı. Evlerin yapısında kompleks şekillerdense daha basit geometrik şekiller tercih edilmiş. Zemin ve üst kattan oluşan bu evlerin giriş kapısı çoğunlukla üst katta. Merdivenler evin tam önünde konumlanmış. Merdivenler tasarımlarıyla evleri birbirinden ayırırken konumlarıyla evlerin birbirleriyle uyum yakalamasını sağlıyor.Cepheler oldukça sade, genellikle evin ön tarafında balkon görmek mümkün değil. Ayrıca çoğu evin minik bir bahçesi var. Bu bahçelerin ön sol köşelerinde minik bir İsa ya da Meryem Ana figürü bulunuyor. Akşamları bu figürlerin alında mum ışığı görmeniz oldukça olası.




BİRGİ KÖYÜ


Kısa bir tarihi:

Ödemiş ve çevresinin kültür ve inanç turizmi merkezi olan Birgi 5000 yıl öncesine uzanan kesintisiz bir tarihe sahipmiş. Geç kalkolitik ve tunç devirlerini yaşamış, Lidya, Pers, Bergama krallıklarının, Roma ve Bizans İmparatorluklarının egemenliğinde kalmış. 1308 yılında Aydınoğulu beyliği ile başlayan Türk egemenliğiyle oluşan Selçuklu ve Osmanlı uygarlıkları Birgi’nin tarihsel ve kültürel kimliğini oluşturmakta. Birgi’nin çok renkli bir tarihi dokuya sahip olduğunu söylersem doğru bir noktaya parmak basmış olurum sanırım. 1996 yılında SIT alanı ilan edilerek koruma altına alınmış bu köy. Son yıllarda Birgi’deki birçok sivil ve anıtsal mimarlık örneği kültür Varlıkları Katkı Payı Fonu’ndan alınan payla sokak sağlıklaştırma ve restorasyon uygulamaları yapılmış.

Çakırağa konağı:
18. yüzyılın ikinci yarısında büyük toprak sahibi ve deri tüccarı olan Şerif Ağa tarafından yaptırılmış olan bu konağın alt katı taş duvar örgülü, 1. Ve 2. Katları ahşap çatkılı tarzda yapılmış açık sofalı bir konaktır. Barok ve rokoko tarzda süslemeleri, başodalarındaki İstanbul ve İzmir duvar resimleriyle Türk konak mimarisinin önemli örneklerinden bir tanesiymiş.
Giriş katı misafir bekleme yeri, ahır, tuvalet, hizmetli odalarından oluşmakta. Birinci katı kışlık ikinci katı yazlık olarak kullanılıyormuş. Birinci katında sadece koridoru gezmemize izin verdikleri için o odalarla ilgi pek bir şey anlatamayacağım ama ikinci kat çıktığımızda soluduğumuz hava bile gösterişli gelmeye başlamıştı bana. Süslemenin ya da el işinin değmediği tek bir nokta dahi yoktu. Koridorda meyve kurutma yeri, taht köşe ve hazine odasına çıkan minik bir merdiven vardı. İlk girdiğimiz oda misafir odasıydı. Odada süslü bir şömine, gömme dolaplar ve tuvalet bulunuyordu. Ayrıca duvar resimlerini ve tavan süslemelerini de geçmek istemiyorum. Hepsini ağzım açık bir şekilde ‘Nasıl yapmışlara acaba?’ diyerek baktım. Sonraki girdiğimiz oda İzmir odasıydı. Öğrendiğime göre Şerif Ağa’nın iki tane eşi varmış. Birisi İzmirli diğeri de İstanbulluymuş. Ve memleket hasreti çekmesinler diye bu duvar resimlerini yaptırmış. İzmir odasında görkemli bir şömine, gömme dolaplar ve büyük bir İzmir panoraması bulunuyor. Ayrıca duvarın her yerinde duvar süslemeleri ve meyve ve ağaç resimleri görmek mümkün. İstanbul odası ise bana İzmir odasındansa daha ihtişamlı geldi. Bunun nedeni büyük ihtimalle tavanın muhteşem ahşap işçiliği ve detaylardaki süslemeleriydi.

giriş katı:

kışlık kat:

yazlık kat:

misafir odası:

İzmir odası:

İstanbul odası:

AYDINOĞLU MEHMET BEY CAMİİ (Ulu camii):
Daha önce gördüğüm cami mimarisiyle pek de bir benzerliği olmayan bu cami oldukça küçük bir cami. Camiye girmeden önce merdivenlerden çıkıp kapıdan geçtiğinizde de merdivenlerden iniyorsunuz. Bunun amacının merdivenlerden inerken aşağı bakıldığı için baş eğme eylemi ile saygılı bir şekilde camiye giriş yapılması için olduğunu söylediler. Ayrıca bu camide kubbe görmemek beni şaşırttı. Ama daha sonralarında öğrendim ki kırma çatı diye adlandırılıyormuş. Yapının içinde 15 adet devşirme sütunlar bulunuyor. İçeride bulunan mimber ise zamanında çalınıp İngiliz interpol tarafından açık artmada satılmadan önce ele geçirilmiş. Doğu ve Güney cephesi devşirme mermer bloklarla kaplı olup moloz taştan yapılmış olan bu caminin Güneydoğu cephesinde arkaik bir aslan heykeli görmek beni çok şaşırtmıştı.