31 Ağustos 2016 Çarşamba

BİRGİ KÖYÜ


Kısa bir tarihi:

Ödemiş ve çevresinin kültür ve inanç turizmi merkezi olan Birgi 5000 yıl öncesine uzanan kesintisiz bir tarihe sahipmiş. Geç kalkolitik ve tunç devirlerini yaşamış, Lidya, Pers, Bergama krallıklarının, Roma ve Bizans İmparatorluklarının egemenliğinde kalmış. 1308 yılında Aydınoğulu beyliği ile başlayan Türk egemenliğiyle oluşan Selçuklu ve Osmanlı uygarlıkları Birgi’nin tarihsel ve kültürel kimliğini oluşturmakta. Birgi’nin çok renkli bir tarihi dokuya sahip olduğunu söylersem doğru bir noktaya parmak basmış olurum sanırım. 1996 yılında SIT alanı ilan edilerek koruma altına alınmış bu köy. Son yıllarda Birgi’deki birçok sivil ve anıtsal mimarlık örneği kültür Varlıkları Katkı Payı Fonu’ndan alınan payla sokak sağlıklaştırma ve restorasyon uygulamaları yapılmış.

Çakırağa konağı:
18. yüzyılın ikinci yarısında büyük toprak sahibi ve deri tüccarı olan Şerif Ağa tarafından yaptırılmış olan bu konağın alt katı taş duvar örgülü, 1. Ve 2. Katları ahşap çatkılı tarzda yapılmış açık sofalı bir konaktır. Barok ve rokoko tarzda süslemeleri, başodalarındaki İstanbul ve İzmir duvar resimleriyle Türk konak mimarisinin önemli örneklerinden bir tanesiymiş.
Giriş katı misafir bekleme yeri, ahır, tuvalet, hizmetli odalarından oluşmakta. Birinci katı kışlık ikinci katı yazlık olarak kullanılıyormuş. Birinci katında sadece koridoru gezmemize izin verdikleri için o odalarla ilgi pek bir şey anlatamayacağım ama ikinci kat çıktığımızda soluduğumuz hava bile gösterişli gelmeye başlamıştı bana. Süslemenin ya da el işinin değmediği tek bir nokta dahi yoktu. Koridorda meyve kurutma yeri, taht köşe ve hazine odasına çıkan minik bir merdiven vardı. İlk girdiğimiz oda misafir odasıydı. Odada süslü bir şömine, gömme dolaplar ve tuvalet bulunuyordu. Ayrıca duvar resimlerini ve tavan süslemelerini de geçmek istemiyorum. Hepsini ağzım açık bir şekilde ‘Nasıl yapmışlara acaba?’ diyerek baktım. Sonraki girdiğimiz oda İzmir odasıydı. Öğrendiğime göre Şerif Ağa’nın iki tane eşi varmış. Birisi İzmirli diğeri de İstanbulluymuş. Ve memleket hasreti çekmesinler diye bu duvar resimlerini yaptırmış. İzmir odasında görkemli bir şömine, gömme dolaplar ve büyük bir İzmir panoraması bulunuyor. Ayrıca duvarın her yerinde duvar süslemeleri ve meyve ve ağaç resimleri görmek mümkün. İstanbul odası ise bana İzmir odasındansa daha ihtişamlı geldi. Bunun nedeni büyük ihtimalle tavanın muhteşem ahşap işçiliği ve detaylardaki süslemeleriydi.

giriş katı:

kışlık kat:

yazlık kat:

misafir odası:

İzmir odası:

İstanbul odası:

AYDINOĞLU MEHMET BEY CAMİİ (Ulu camii):
Daha önce gördüğüm cami mimarisiyle pek de bir benzerliği olmayan bu cami oldukça küçük bir cami. Camiye girmeden önce merdivenlerden çıkıp kapıdan geçtiğinizde de merdivenlerden iniyorsunuz. Bunun amacının merdivenlerden inerken aşağı bakıldığı için baş eğme eylemi ile saygılı bir şekilde camiye giriş yapılması için olduğunu söylediler. Ayrıca bu camide kubbe görmemek beni şaşırttı. Ama daha sonralarında öğrendim ki kırma çatı diye adlandırılıyormuş. Yapının içinde 15 adet devşirme sütunlar bulunuyor. İçeride bulunan mimber ise zamanında çalınıp İngiliz interpol tarafından açık artmada satılmadan önce ele geçirilmiş. Doğu ve Güney cephesi devşirme mermer bloklarla kaplı olup moloz taştan yapılmış olan bu caminin Güneydoğu cephesinde arkaik bir aslan heykeli görmek beni çok şaşırtmıştı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder